• Anasayfa
  • |
  • Mülteci krizinde deniz taşımacılığının rolü sürdürülebilir olmayabilir.

Mülteci krizinde deniz taşımacılığının rolü sürdürülebilir olmayabilir.

Gemi Kaptanları, mültecileri tehlikeli denizlerden çekip çıkarma görevlerini yerine getiriyor ancak kendilerini halkçılık akımının etkisinde bir krizin merkezinde bulabilirler.

Geçtiğimiz günlerde 600 mültecinin İspanyanın Valencia Limanına çıktığı Birleşmiş Milletler Dünya Mülteciler gününü geride bıraktık. İçinde kadın ve çocukların da bulunduğu üç geminin yolcuları, bir haftayı denizde geçirdikten sonra epey yorulmuş olmalı. Gemi kaptanları da bizi cesur olmayan bu yeni dünyaya getiren seferleri sonrası oldukça rahatlamış hissediyorlardır. Mülteciler, resmi olarak İtalya - Malta seferinden döndürülen 1977 yılında inşa edilmiş 1812 GT 'lik Aquarius gemisi tarafından kurtarıldıklarında, kendilerini bir denizcilik dramının yanı sıra politikanın merkezinde buldular. Diğer ülkelerde bu trendi takip edecek mi? ticaret gemileri kendilerini, insanları denizden kurtardıktan sonra nereye yanaşacaklarını bilmedikleri bir durumda mı bulacak?

En azından Aquarius gemisi yolcuları, geçen yıl Akdeniz'de hayatlarını kaybeden 3000 mülteci listesine eklenmedi. Birçoğu resmi sınırların neredeyse olmadığı Libya'daki savaştan kaçıyordu. Aquarius gemisindekiler 26 farklı ülkeden geliyorlardı.

Akdeniz mülteci krizi,  gerçek anlamda sadece kara tarafında çözümlenebilecek son derece üzücü bir hikâye. Aynı zamanda deniz taşımacılığı sektörünün oynadığı onurlu, ancak potansiyel olarak sürdürülebilirliğinin mümkün olmadığı bir rol. 2015 yılından bu yana yük gemileri ve diğer ticaret gemileri 50000'in üzerinde insan kurtardı, Aquarius gibi Sivil Toplum Kuruluşları tarafından işletilen gemilerle ise 90000'den fazla kişiye yardım edildi. Yük Gemisi kaptanları, "Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi" ve IMO' nun "Denizde Can ve Mal Güvenliği Uluslararası Sözleşmesi " gibi uluslararası sözleşmelerinin getirdiği sorumluluklarını yerine getirdi. Bu sözleşmeler gemilere, denizde tehlikedeki insanlara yardım ve gerekirse kurtarma sorumluluğu getiriyor. Aynı sözleşmeler devletlerden arama-kurtarma tesisleri yanında mültecilerin tespiti ve rahat ettirilmeleri için karaya çıkış yerleri sağlanmasını istemektedir.

Sivil Toplum Kuruluşlarının kurtarma operasyonları ile ilgili durumu, gemilerinin ülkeler tarafından kabul edilme talepleri açısından belirsizliğini koruyor.

Uluslararası Deniz Ticaret Odası, bu durumla ilgili derin bir endişe duyduğunu ifade etmekte haklı. Bu konuda sadece İtalya'yı da suçlamamak gerektiğini söylemekte doğru olur. Akdeniz'deki mülteci krizini aşmak adına daha kapsamlı çözümler gerekiyor.  İtalya, mültecilere karşı limanlarını kısmen kapatıyor. Diğer Avrupa ülkeleri de mültecilerin geçişlerine istekli görünmüyor. Bunun iyi bir yanı varsa, o da denizcilik sektörünün tek bir ağızdan konuşuyor olması. Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF), mültecileri kurtarmak için donatılmamış ticaret gemileriyle yapılan bu hazırlıksız kurtarma operasyonlarının, hem gemi mürettebatı hem de mültecilerin hayatlarını riske attığına dikkat çekiyor. Sektör, kendini Avrupa'nın yeni halkçı partilerinin mültecilere limanlarını kapatması gibi giderek büyüyen bir trendin ortasında bulma riskiyle karşı karşıya.

Bu durum denizyoluyla gelen mültecilerin ülkeye girişine karşı olan İtalya'daki sağcı partiler için yeni bir şey değil. Ancak Fransa Başkanı Emmanuel MACRON için bir ilk.

MACRON, İtalya İçişleri Bakanı Matteo SALVİNİ' yi kinik[1] ve sorumsuz olmakla suçladı. Fakat kendisi de bazı mültecilerin alınmasına razı olduğu halde, Sınır Tanımayan Doktorlar (Doctors without Borders) ile çalışan bir yardım grubunun kirasındaki insani yardım gemisi Aquarius'un Fransa'ya girişine izin vermedi. Asıl üzücü olan bu durumun giderek yayıldığı. İtalya'ya geçmek isteyen mülteci sayısında geçen seneye nazaran % 85 oranında düşüş var. Bu kısmen İtalya ve Avrupa Birliği savaş gemilerinin bölgede devriye gezerek insan kaçakçıları ile mücadele ettiği Sofya Operasyonunun başarısıyla ilgili. Ancak Milliyetçi ve Halkçı partilerin yükselişi, ortak operasyonlara ayrılan fonların da  azalmasına   yol açıyor. Bunu, kaçak göçmenleri Meksika'ya gönderen ve birde Avrupa ve Çin  ile ticari bir savaş başlatan Donald TRUMP'ın  Amerika'sında da  görmek mümkün. Tüm bunlar, mülteciler mi, ticaret mi , yoksa iklim değişikliği konularını mı ? ele alacak olan küresel bir yönetim ve kuralcı bir meşruiyet sistemi için kötü bir durum.

 

Kaynak: 22/06/2018 TradeWinds

 

[1] Mutluluğa ancak erdemle ulaşılacağını ve bu erdemin de dünyevi hazları yadsımakla mümkün olabileceğini (mülkiyet, aile, din vb. değer ve yargıları reddederek) savunan kişi.