• Anasayfa
  • |
  • Gaz Yıkayıcıların Deniz Yaşamına Zarar Verdiği İddiası Hk.

Gaz Yıkayıcıların Deniz Yaşamına Zarar Verdiği İddiası Hk.

 

Alman yeşiller lobisi grup Nabu'ya göre; gemilerde bulunan gaz yıkayıcılar (Scrubbers,) sülfür oksit emisyonlarının azaltılması ve çevrenin korunması için en iyi yöntem değil.

Bu yıl Hong Kong'un da eklenmesiyle birlikte Emisyon Kontrol Bölgelerinin (ECAs) sayısı artmaktadır. Diğer taraftan yeni bir rapor, armatörlere gaz yıkayıcıların (scrubbers) uygulanabilir en iyi alternatif metot olmadığını göstermektedir.

Alman çevre grubu Nabu tarafından yapılan araştırma, gaz yıkayıcıların sülfür oksit (SOx) emisyonlarının arıtılmasında verimli olmasına karşın, yıkama sonucu oluşan atıksu deşarjının denize ayrı bir kirlilik girişi meydana getirdiğini bildirmektedir.

Dernek, gemi sanayinde kullanılan partikül filtrelerin daha iyi ve daha ekonomik çözüm olabileceğini iddia etmektedir.

ECA bölgelerinde mevcut durumda gemi yakıtının sülfür içeriği maksimum % 0,1 olarak sınırlandırılmakta ve hemen hemen tüm armatörler motorin (MGO) gibi düşük sülfür içeriğine sahip distile yakıtlara geçiş yapılması hususuna uymaktadır.

Ancak, yakıt değişimine alternatif olarak en yaygın şekilde kullanılan ise; gemilerin daha ucuz olan ağır fuel oil kullanımına imkan veren ve egzoz çıkışındaki sülfürü arıtan gemi gaz yıkayıcılarıdır.

Şu ana kadar Nabu'nun araştırması, gemilere kurulumu yapılmış 80 adet gaz yıkayıcı ile birlikte kurulmaya hazır diğer 300 adedi değerlendirmiştir.

Dernek'in belirttiği üzere, kurumlarınca yapılan araştırma göstermektedir ki; söz konusu teknolojinin SOx emisyonlarını % 90 verimle azaltabilmesine karşın, gaz yıkayıcılar kaynaklı atıksu deşarjı deniz çevresine önemli etkide bulunmaktadır.

Raporda, "Hibrit gaz yıkayıcıların mevcut hakimiyeti, yıkama suyu içerisinde tutulan kirleticilerin büyük bir kısmının denize bırakılmış olabileceğini göstermektedir." diye belirtilmektedir.

Söz konusu çalışma; yıkama suları deşarjının, denize nitrat girişi ile ötrofikasyona ve kıyı kenarındaki sularda asidifikasyona neden olabileceğini ortaya koymuştur. Ayrıca yıkama suları, denize atıksu deşarjı ile ilgili uluslararası sözleşme standartlarını sağlamasına rağmen, ağır metal kirliliği yaymakta ve su kalitesinin bozulmasına yol açabilmektedir. Gaz yıkayıcıların kullanımı için gerekli enerji ihtiyacına bağlı olarak karbondioksit (CO2) emisyonlarının artışı da söz konusu olabilmektedir.

Raporda "Bununla birlikte gaz yıkayıcılar daha büyük ölçekte kullanılacak olursa, yıkama sularının uluslararası sözleşmede yer alan sınır değerleri sağlaması halinde deşarjının bölgesel ekosistemleri etkilemeyeceği anlamına gelmemektedir." denilmektedir.

 Araştırma göstermektedir ki; özellikle yakıt fiyatlarındaki son düşüşten sonra ekonomik hesaplamalar gaz yıkayıcıların kullanımını desteklememektedir. "Mevcut yakıt fiyatları göz önünde bulundurulduğunda gaz yıkayıcı çalıştırmak için olumlu bir neden geliştirmek çok zor." diye belirtilmektedir.

Nabu taşımacılık politikası sorumlusu Daniel Rieger TradeWinds'e, gaz yıkayıcıların ekonomik durumları ile ilgili en fazla analizin üreticiler tarafından yapıldığını ve etki altında bırakıldığını ifade etmektedir. Ayrıca, gemi operatörlerinin kullandığı teknolojinin finansal faydalarının belirsiz olduğunu da sözlerine eklemektedir.

"DFDS ve TT Line (Gaz yıkama teknolojisini kullanan Avrupalı feribot operatörleri) gaz yıkayıcıların sonuçta en ekonomik çözüm olup olmayacağını bilmediklerini söylemişlerdir."

Rieger, Nabu'nun; armatörler için çevreci ve ekonomik olan en iyi alternatifin, yakın zamanda 12 Aida kruvaziyer gemisine kurulumu yapılan partükül filtreler olduğunu göstermekte olduğunu belirtmektedir. Söz konusu partikül filtreler Arktik araştırma gemisi Heincke'de de izlenmiştir.

Ancak filtre teknolojisini kullanan gemide verim elde etmek için pahalı MGO yakıtı kullanmalıdır.

Emisyon kontrolü ile ilgili diğer bir gelişme de, Hong Kong tarafından Temmuz ayına kadar en yakın zamanda uygulamaya konulmak üzere başlatılan, limandayken yakıt sülfür içeriğini % 0,5 ile sınırlandıran bir yasal düzenlemedir.

Hong Kong; Avrupa Birliği, Kuzey Amerika, Baltık ve Karayipler'e ek olarak emisyonlarla ilgili söz konusu sınır değerleri uygulamaya başlayan ilk Asya hükümeti olacaktır.

Kaynak: TradeWinds Gazetesi (20.03.2015)